5 Nisan 2009 Pazar

DÜŞ GÜCÜ

Mavi bir saydam dumanın yükselişi ,şehrin yanık isminden hızla kaçarcasına uzaklaşmak isteyişi .Şehirlerin ait oldukları ruhlarına gönülden bie ateş yakmak ,üstünden de atlamak bahar bayramları çoskusuyla .... Ölümlerininde de yazgılarında da farklı bir yazgı yoktur canlılar alemi için ,onlar isterler olmasını elbet ancak yoktur....Yağmurda hissedilen karanfil kokusu nasıl suyu bekliyorsa kokulanmak için ,her manolya kaçar temastan kokusunu kaybetmemek için .Gül cömertse kokusundan yana ya da akşam sefaları ,hanımelleri,yaseminler....Tümü yazgılarının doğasındandır.Kuşaktan kuşağa aktarılan inanışları ,hikayeleri vardır tüm çiçeklerin... Boşlukta asılı duran bahçelerinin özlemini taşır salınmaları...Ayaklarını bağlayan toprak,köklerinin kucağı toprak...Hangi tarihte tanıdıysan bir çiçeği, işte tam da, o tarihte yeniden yazıyordu tarihini.Ve hangi çicek senin biliyorsan, sen de yazarsın o tarihte o an....
Bir som altının üzerine düşerken aksi sadekarların elinde ve ruhundan veriyorken çiçek ya da bir çini de turkuaz bir lale oluyorken kızgın bir fırında iyice pişip ruhunu toprağa geçiriyorken,kendini bir damga gibi vuruyorken hayata sabah çiğinden başka kim daha iyi tanıyabilir ki bir çiceğin kendisini ... Kokusundan..Özen ve incelikten başka..Çiğ tanesi çiçeğin teninde bir andır...

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder







Kendi masalını kendine anlatmayan hayatı anlatmasa da olur ...Tek kitabımız odur ....