5 Nisan 2009 Pazar

DUYMAK VE GÖRMEK

İhsan Oktay ANAR ‘ın SUSKUNLAR romanı üzerine
Zamanın İstanbul üzerinde perdesini aralamaya başladığımızda ;İhsan Oktay Anar ın Suskunlar romanının ilk satır aralarında Yenikapı nın havasını koklamaya başladık demektir.Romanın bu satırlarında bile, bize hem çok yakın ,hem çok uzak,hem çok tanıdık,hem çok yabancı bir dünyayı ,şehirler şehri İstanbulu buluruz.İstanbulu tarihin gözleriyle görmeye başladığımız da ise; şehrin tasvirleri,karakterleri ve bilinmezliklerle yüklü dünyasının içine düşmüş buluruz kendimizi.Bilinmezliğe karşı duyduğumuz o sağlıklı merak duygusu ,romanın içine bizi çekmeye başladıkça adeta bir örgünün neticesi olarak kus ursuzca donatılmış karakterler ve olay dizisi eşliğinde romanda yol almaya başlarsınız.
Suskunlar eser olarak kültürümüzün temel yapısını oluşturan his ve duyumsayış kavramlarıyla son derece imgesel bir dünyayı bize sunmaktadır.Bilgi toplumunun ötesinde varolan bu his kültürü toplumumuzun kültür sanat hayatının merkezindeyken modernizimle birlikte uzun bir süre unutulmuştur.Yazar bize ,bu imgesel dünyanın kapılarını yeniden aralamaktadır.Romanın içinde yol almaya başladıkça, bu imgesel keşif bizleri, bilinmezlikle hakikat arasındaki sınırları ve bu sınırların içinde yaşayan kahramanları anlamaya yöneltir.Ustaca kurulmuş bu denklem okuru, mikro bir dünyanın dengeleriyle tanıştırarak makro bir bir hakikilik duygusunu hissettirir.Okurun bu hissetme serüvenini varetmek kuşkusuz bir yazar için son derece başarılı bir durumdur.Anar,bu romanında bu imgesel İstanbul atmosferi üzerinden okurunu hakikat duygusuyla tanıştırmayı başarmıştır.Özellikle musiki üzerinden anlattığı romanı, kültürümüzün sembolizmalarından olan ney, insan ve tanrı kavramlarının denklemiyle insanın kendini aşkı ve hakikatı kavrayışının son derece fantastik bir resmini işler gözlerimizin önüne.Anar ;bu sessizlik evrenin de insani olan pek çok kavramı karakterleri özelinde resmederken hiçbir iddia ve yargıda bulunmaksızın okurunun duyuşuna bırakır.Bize kurduğu bu kusursuz denklem romanı bitirip son sayfayı çevirdiğimiz de bile sadece bir his olarak kalır. Yazarın bu eserinin bir başyapıt olarak adlandırılmasında kuşkusuz bu yarattığı duygunun çok önemli bir payı vardır.Anar, duymak ve görmek kavramlarını öylesine özümseterek işlemiştir ki romanında, adeta okuruyla kendisi arasında bir ayna olmayı kurgulamıştır.Yazarın bize duyumsattığı bu evren ,bu şehir,bu aşk duygusu görme ve işitme sınırlarının dışına çıkarak sanki okuru bir üçüncü göz haline getirmektedir.
Okuruna bu kadar gizemli ve özel bir duygunun geçirilmesinde, yazarın kültürümüzün dil zenginliğini görkemli bir şekilde kullanmasının da çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz.İhsan Oktay Anar dilsiz bir dünyanın sesini bizlere dinleterek aşkın o ıssız evreninde karşılaşacağımız en gerçek şeyi bize sunmaktadır.Gerçeği anlatmanın o tek yolunun diliyle yazdığı Suskunlar romanı okurunu tekrar aynaya bakma ve hakikati ayna da arama gerçeğiyle buluşturur.Hayatın bir düş kadar hakiki ve düşlerin de hayat kadar sahici olduğu aşkın evreninde ,görmesini bilene sessizliğin de bir şeyler anlattığını bizlere söyleyen Suskunlar …

NOT:Susmak dilsiz bir dünyanın çığlığıdır. Dinlemesini bilene bir yalnızlık müziği.Susmak yazmakla kardeştir bazen ve gerçeği anlatmanın tek yoludur .. Tüm insanların sessizliğe saygıyı hatırlamaları ve hiç unutmamaları dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder







Kendi masalını kendine anlatmayan hayatı anlatmasa da olur ...Tek kitabımız odur ....