28 Mart 2011 Pazartesi

La Fin du Paradis – Cennetin Sonu


…..
karanlık yolların içinde bulacaksın kendini
düşen kayalar altında ve uçak leşleri,
buna hazır mısın?
senden başka herkesindir bundan böyle Mare Nostrum,
ki, yüzünden gitmeyecek dalgalarının tırnak izleri.

ve belki de kalbin,
uçarken gökdelen camlarına çarpa çarpa düşen bir kuş olacak.
yavaşça düşebilecek misin,
dikkat çekmeden, acısız?
uzaklarda kalacak kendini adadığın yakınlar
başka bir sahneye dönüşecek birden bire dünya,
yabancı ve soğuk ve anlayışsız.
‘belki de bu tepenin arkası ’ diye bir deyim çıkmayacak dudaklarından
kaldırıp kendini atacak sokaklar

ve küfürler, ve siren sesleri ve sis
bir ağaca uzun uzun bakan cılız sokak köpeği
yağmur altında çocukların dövdüğü,
ve ölesiye kederli.

bir de kendinden başka herkesi affetmek zorunda kalmak
bunu kendine açıklayabilecek misin?

‘sonra’ diyecek anlatan, ‘sonra; yani onun için hep bir şimdi…’

yabancı kalacaksın kendi öyküne
ansızın yerinden kalkıp giden bir Ay
üst üste yığılı taşlar, yağmurla yağan
birinin gözleri gece

yanları hep uzun aktığın o ırmaklar

çoktan dökülmüş olacak bir denize.

ve yine biliyorum ki:
senin bunları anlaman için
şu an anlamaman gerek tüm bu söylenenleri.

Pierre Guyotat

Çeviren: Behlül Dündar

14 Mart 2011 Pazartesi

HİÇ




Son puttan sıyrılınca beden bildi ki, kendisi bir nefesti . Sıyrılınca kederlenen o sızlayan ahenkti .Hiç ile taşıdı son yarayı kabuktan kanatmadan bırakıp bir deniz kenarından .

13 Mart 2011 Pazar

BURSADA'DA İPEKÇİLİK



İpek Böcekçiliği Enstitüsü(Tohum Mektebi)

İpek Böcekçiliği Enstitüsü

Bursa İpekböceği Enstitüsü (‘İpekçilik Mektebi’ veya ‘Tohum Mektebi’ veya ‘Böcekhane’ de denmektedir.) Bursa’nın (Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki) Yıldırım ilçesinde 1888 yılında açılmış ve bugün artık hizmet vermese de kentin kültüründe önemli bir yer tutmuş bir eğitim kurumudur. Yüzyıllardır ipekçiliği ile tanınan bir kent olan Bursa, bu özelliğini, büyük oranda, civarında yetişen dut ağaçlarından dolayı elde etmişti. Rivayete göre Bursa’ya ipek, Bizanslı keşişlerin özel olarak yaptırdıkları bastonların içinde sakladıkları ipek böceği ve kozalar yoluyla geliyor. Dut ağaçlarının yapraklarıyla beslenen bu böceğin ipeği, Bursa’nın en önemli ekonomik kazancı oluyor. Böylece Bursa sadece Osmanlı padişahlarını değil, aynı zamanda Avrupa saraylarını da giydirmiştir. Kayıtlar, 15. yüzyıl Bursa’sının bugünün Milano’suna denk bir lüks giyim merkezi olduğunu, bilinen dünyanın heryerine ipek kumaş ihraç ettiğini göstermektedir. 19. yüzyılda Avrupa’dan getirilen buharlı ipek çözücü makinalarla sanayileşmeye ayak uydurmaya çalışan Bursa ipek üreciliğinin, 1856′da 40 adet fabrikayı içerdiği, bu fabrikalarda 5000 civarı Türk, Rum, Ermeni işçinin çalıştığı görülmektedir. Kumaş aşamasına kadar üretimi büyük emek isteyen bir ticaret dalı olan ipekçiliğin, ön üretimi olan tohumculuk ve kozadan başlayarak, her aşaması bir risk taşımaktadır. Sanayileşmenin hızına ulaşmaya çalışan ipek üretiminin karşısına bu sefer de karataban hastalığı çıkmıştır. Önce Fransa’da, İtalya’da ve Avrupa’nın diğer kentlerinde görülen bu hastalık Bursa’ya da sıçramıştır. Avrupa’dan getirilen tohumlar da hastalıklı çıkınca ipek üretimi büyük oranda sekteye uğramıştır. Bu arada dönemin büyük alimi Pastör’ün karataban hastalığı üzerine çalışmalar yaptığı ve hastalığın önüne geçtiği öğrenilir. Bursa’dan hastalıksız tohum için birkaç gönüllü gönderilir, ama bu yeterli olmaz. Pastör’le birebir yapılan görüşmeler üzerine Fransa’da Montpellier İpek Böçekçiliği Enstitüsü’ne bir öğrenci gönderilir. Bursa ipek üretiminden ciddi miktarlarda öşür alan Osmanli Devleti Kevork Torkumyan isimli bu genci burs vererek okutur. İşte bu ortamda Bursa’da yaygın olarak yapılan ipekböcekçiliği konusunda eğitim veren bir kurum oluşturulması aşamasına gelinmiştir. Ahmet Vefik Paşa’nın valiliği döneminde başlatılan girişimler sonucunda, 2 Nisan 1888 tarihinde Şehreküstü mahallesinde Kazaz Ahmet Muhtar Efendi’nin evi kiralanarak, o zamanki adıyla Harir Darüttalimi adı verilen mektep açılmıştır. 1889 yılında ilk mezunlarını veren okul, sonrasında daha geniş olan Setbaşı semtinde Burdurizade Osman Efendi’nin evine nakledilmiştir. Okul, 1894 yılında Maksem civarında inşa edilen bir binaya taşınmış ve adı İpek Böcekçiliği Enstitüsü olmuştur. Enstitü’nün idaresine getirilen Kevork Torkumyan, Pastör usulü tohum üretimi konusunda Bursa’da başarılı hizmetler görerek, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.

Sadece Osmanlı padişahlarını değil Avrupa saraylarındaki balolarda da kraliçeleri, leydileri de Bursa ipeği giydiriyor. Kayıtlar, 15. yy’da tüm dünyaya ipek üreten Bursa’nın, lüks tekstil üretimi yaptığını söylüyor. Bir anlamıyla dönemin Milanosudur Bursa. Bu aynı zamanda ciddi bir ekonomi pratiğidir. Uğur Tanyeli’nin “Bursa Defteri”nde aktardığı gibi: “1484 yılındaki şer’iye sicillerinde kayıtlıdır; 25 adet Venedik kemhasından yapılma ince yün astarlı elbise için bir Frenk, tam 28 bin akçe borç yapmış. 25 tane elbise 28 bin akçe ediyor. Aynı yıl ilginç bir kayıt var; bir sefer öncesinde merkezi yönetimin paraya ihtiyacı olmuş. Bursa darphanesine verilen tüm parayı geri istiyorlar. Bursa darphanesinin tüm sermayesi 100 bin akçe.”

Bir örneği halen Fransa’da Sivan eyaletinde müze olarak korunan bina, Fransa ve Japonya böcekhaneleri örnek alınarak inşa edilmiş ve tohum üretimine geçilmiştir. Sadece Bursa’nın ipek üretimi için gerekli olan tohumu değil, Balkanlara, İran’a da tohum sevkiyatları yapılmıştır. Tohum üretimi ve ipek böceği beslenmesi üzerine çalışan bu okuldan, 1897′si yabancı olmak üzere 5,000 öğrenci yetişmiştir. (Celal Bayar da bu okulun mezunları arasındadır). Ciddi bir knowhow üretip, Avrupa’ya ve Orta Asya’ya da uzman yetiştirilmiştir.

Binanın birinci katında bir idari oda, küçük bir laboratuvar, iki kuluçka ve bir koza kurutma odası, bir sınıf ve bir yemekhane bulunmaktadır. İkinci katta iki böcekhane, bir kelebekhane ve bir müze, üçüncü katta ise yatakhane, lavabo ve dinlenme odaları bulunuyor. Böcekler üşümesin diye binaya yerden ısıtmalı kalorifer tesisatı kurulmuştur.

Günümüzde ise 1976 yılına kadar ipek böçekçiliği konusunda hizmet veren bu yapı, kendi kaderine terkedilmiş haldedir. Mülkiyeti Milli Emlak’ta, kullanımı Milli Eğitim’de, kendisi metruk haldedir. 2003 Mart’ında itfaiyenin raporlarına göre kundakçılıktan kaynaklanan bir yangın geçirmiş, mahalle sakinleri tarafından zor kurtarılmıştır. Yapının bir bölümü ciddi hasar almıştır.
Bursa Yerel Gündem 21 Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Çalışma Grubu, konu üzerine çalışmalar yürütmekte, ilgili tüm kurumlarla temasa geçilerek binanin restorasyonu ve korunması gündeme taşınmaya çalışılmaktadır.

Şüphesiz ki, günümüzde hizmet vermese de İpekböcekçiliği Enstitüsü, tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Bursa’nın kent kültüründe önemli bir role sahip olmuştur.

Kaynaklar:Yıldırım Belediyesi,İTÜ Dergisi,Perdeciler.com,Wikipedia


12 Mart 2011 Cumartesi

YALAN DÜNYA


Yalnızlığından soyun yalanına dünya
Dönerek bizi aylak ettin Kuş sazlıklarında

DENİZ BOZKIR OLDU .BELLEĞİMDE BİR ŞİİR İÇİMİ ACITAN

Ortalığa saçtınız bizi sokak niyetine ..
Sokakta riya unutup unutup hatırladığımız
Yoktu kavgam hiç yoktu bizi kavgaya sürdünüz

Bir nar fırlatmışım paramparça
Kar yağmış düzlükte üstüne .
Vişne çürüğü değil o eline aldığın gezmiş
Mayhoşundan sarhoş bir kayık
Kendi başına açılmış deniz denen bozkıra .

Suyu hatırladım bin öpüşlü suyu
Anlattıklarım rüya denen hayattan
Anne karnından o eski karanlıktan
Sokak riya ,sokak kalabalık
Nereye sığınacak içimdeki bu ıssızlık


Isırır gibi şarkı söylüyorlar aşk niyetine
O bir niyet belki de tek bir kelime
Görünenden de geçtim hiç görünmeyenden de
Sokak riya ,sokak kalabalık.
Ardı arkası ise o bilindik ıssızlık

Konuştum zamanın anımsadığı yerden
Erken hem de çok erken
Ten gibi saydam bir dem nefeste
Tuzluydu içimdeki ekşiydi tatlanmadan dünyadan

Bir vakitten diyarsız tel tel çalınan
Gölgede bir tas su ile bir can parçasıydı hor görülen
Bozuk bir plak gibi takılmış
Ne senden eski ne benden
Kan ,ter ,ıssız ekşi nar
Buralar artık yorgun bir diyar
Öylesine yoktu ki hiçlik semeresiz
Yeniden doğan ne benim ,ne benden doğan
Yorgun yüzlü nar benden geriye kalan ..






Kendi masalını kendine anlatmayan hayatı anlatmasa da olur ...Tek kitabımız odur ....