29 Aralık 2010 Çarşamba

ALBİNONUN DÜŞLERİ


Albino ne zamandır burdaydı bilen yok . Ona kısa görünen zaman ,akıl çizgisiyle İspanyolca alıntılar arasında kurduğu köprünün doğallığıydı . Ciddi ciddi karayazı denilen bu yerde ,bu köprünün hemen başında çeşitli tuzakların ,korunakların hatta sıcak denebilecek bir tehlikenin çan bekçiliği işini yapmak düşmüştü kendisine .Ne kadardır burdayım düşüncesinin bizzat kendisi bile yetinmek için yeterli olabiliyordu .Düşüncelerin hırslarla çoşkulu bir çağındayız dostum ;çıplak bir beden görüldüğünde ;çıplak bir ruh belirdiğinde ya da anlayacağın dilden yazayım, binbir düşte stoacıların her türlü çileyi reva gördüğü bir zamandayız .Saf olan herşeye saldırı yapılması, düş kırıklığından ya da hayal imgesinden sıyrılmaktan öte karşılığının asla ödenemeyeceği yetemeyeceği düşüncesiyle duyulan korkulardan ibaret bir zamandayız dostum .Çocuksu düş kırıklıkları sokağına girilmez tabelelarına inat girilmiş olmasının; yasak ve güveni sarsıcılık yaratan o fırtınayı , o rüzgarları ve o rüzgarların güllerini ,yağmurları ve toz olma isteği ile yok olmak orda kaybolmak hazzına ulaşmasıdır .
Şiddetin eylemsizlikle verilmesi doz doz sistemimizin adı .Sezgisel bir yer içimde bunun adını koyuyor ben de anında unutuyorum .Her teslimiyet duygusu birşey emanet ediyor aklımıza, üstümüze, başımıza . Albino nasıl bir teslimiyet bu senden istenen ya da senin istediğin . İkisinin farkı var mı sanıyorsun dostum. Denge ise hayat ağırlıklarının iki uçta kalması . İster yürürüz sonuna ister yürümeyiz .Güvensiz sınırlar içinde ruhun tatlı şarkısı tutunacak tek bir yer parçası ararken yıllardır, kendine söyle şimdi Albino adını koyduklarını .Boşver beni boşver anlaman gerekmez .Yorgun konuşmalardan geliyorum artık , aslında hiç olmamış kırıklıklardan , oluyormuş gibi yapan bir hayat aralığından geliyorum artık bir aynadan yansıyan . Kaçın kaçın dikkat ayna kırıkları .Bu konuda da, her konuda olduğu gibi klişeler tuzağına düşeriz dostum. Eylemsizliğinin her an etimi nasıl bir bıçakla kanırttığını, bu çağın Albino sana yeri dolmayacak mısralar bıraktığı hatırla . Aynı dilden seslenememek birine başka diller konuşmayı hiç unutma . Albino dostum; sen denen şeyin, içine hiç bakmadığın bir gözün içinde, bu şehirde bir yerde olduğunu hiç ama hiç unutma .

21 Aralık 2010 Salı

KUYU

Elleri çiçekli çocuklardık kumtepelerine koşan
Birimiz karanlıkta ışığa inanan
Birimiz karanlıktan korkan

Birbirimizin içinde yaşardık .

Akşamlar bir durgun zaman baskınıydı
Bir turna geçiyor türküleriyle uykunda
Gözlerin sırat köprüsü ve haşin
Hep tebessüm asılı kalıyor havada .

Birbirimizin içinden doğmak türkümüzün adı

Yalnızlığı oyduk sarılarak her kalabalık yalnızlık sana
Sofrada bir fosforlu çocuk
Kaldırmaz hiçbir usta yitik bir çağı
Babil kuyusuna inip
Yokken biz hayatın damarından kesip kanından içtik

Öyle durma orda kimliksiz ve serin
Bir yanımsın henüz bilmediğim /n.

19 Aralık 2010 Pazar

Altın Oran 1.618.......




Evren insana keşif tutkusu verdiğin bu yana dek bulunan gizemli sayıdır bu oransal sayı . Sanatın ,mimarinin ifade ettiğimiz her türlü güzelliğin içinde zaten doğası gereği varolan bu oran ,keşfedilmesiyle insanlığın büyülenmesine neden olmuştur.Nasıl oluyordu da böylesine bir oran her türlü estetik dengenin içinde kendiliğinden varoluyordu ? Bu insan aklı açısında aslında büyük bir farkedişten ibarettir .Aslında tüm keşifler de fark etmek anlamı taşıyor . Biz farkettiğimizde bulmuş oluyoruz ,bilim ise farkedileni ispatla ortaya koymaktan sınamaktan ibaret değil mi zaten . Sanat tüm varlığını farketmek ve farkettirmeye adamış . Altın oran ,sanatın en değerli hazinelerin olup insanın bilmeden bile yakaladığı bir estetik denge oranıdır . İşte asıl heyecan veren ise bunu bulmak yani tesadüf bilincini ortadan kaldırıp matematiğin bir mutlakiyet ortaya koyduğu bu sihirli sayının gizemli varlığını kavramakta yatıyor .


Eski Mısır ,Yunanlılar ve Rönesans sanatçıları tarafından kullanılmış olup eserlere yansımış olan bu sonsuz sayı hayatın en gizli şifresi olmaya devam ediyor . Örümcek ağını daima logaritmik sarmal şeklinde örer . Bu sarmalın örgüsü ve hasaplanması bugünkü çağdaş tasarımda policarbon sarmal tasarımların hayat bulmasında kullanılmaktadır .

İnsan bedeni bütününde ve uzuvların içerisinde de altın oranlar vardır .İnsanın iç kulağında yer alan salyangoz ses titreşimleri aktarma fonksiyonu görür içi sıvı dolu bu yapı altın oran formundadır .


Altın Oran sanatçılar için ,insanlık tarihinin en önemli keşiflerinden biridir . Mimari ,heykel ,resim ,müzik ve diğer sanat dallarında da estetiğin ölçüsü olarak yeralmıştır .Rönesansın ünlü ressam ve heykeltraşlarının vazgeçilmezi olan bu büyülü sayı en güzel örneklerini ;Leonardo Da Vinci 'nin' Mona Lisa ' ve' Aziz Jerome ' tablolarında , Raffaello nun 'İskemlede Oturn Meryem 'tablosunda ,Luini 'nin ' Meryemin Kucağında Uyuyan İsa 'tablosunda kendini gösterir .Mimar Sinanın pek çok eserinde de bu oran vardır .


Altın oranın müzikteki kullanımları kuşkuşuz en estetik biçimi varetmiştir .Beethoven in 5. senfonisinde ,Bartok un ,Debussy nin pek çok eserinde de bu oran kullanılmıştır . Güzelliğin sırrı olan bu oransal sayı insanlık güzel olanı aramaya devam ettiği sürece bir yerlerden mutlaka gözkırpmaya devam edecektir .

16 Aralık 2010 Perşembe

13 Aralık 2010 Pazartesi

(K)AYIP KİTAPLIK

bir şiirden uçup gelir yazı ... yol yorgunu sözcüklerin gölgelikleri kitaplar . söyleyin taşıdığınız anlamı ,tad akışı özgürlüğün ellerinde var oldunuz kayıp bilgiler hafızası .. ince kelimeler taşırsınız kimbilir bazı yerlerde masallara ,türkülere sözlere dönüp belki sizlerde hayretle baktınız .sözün o kayıp hafızası zaman atlasında kimbilir neler hatırladınız .. boş sözcükler kurdunuz yerlerine düşmeyen ,tuhaf betimlemeler belki okuyanı bir çarkta çeviren .şeytan uçurtmasıyla aynı yerden gelmediniz muhakkak ve sözcükler siz herzaman doğru bildiğinizi okudunuz ,ademoğlu yazdı .
birikmiş yıllarda bir çöl macerasıydınız susadınız .kelimeler bir kitabın sarı sayfalarından sızdınız ,cilt bezi kapaklarında dinlendiniz . siz ,kelimeler (k)ayıp bir zaman aralığından hatırladığınız kadar aktınız ...


Bazen sıçrayan fasulyenin davasıydınız ne adına ve ne zaman ?Siz kelimeler kimdiniz ?Öteki kimdi ?Bir merak gözlerinizden okunan belki hiç görülmeyecek bir davanın içindeki kendinizdiniz ..

12 Aralık 2010 Pazar

BAKIŞ

Ve biz yürümeye başladık ..Yürümek bizi seçmişse günden geceye geceden güne.Her adımda kayboluş ve sonsuz yürüyüş provası .
Yer,yol ,yön yoktu.
İlk baş kaldırışlar benim için buna .Harita ,pusula ve sen de kalanlara .Geri dönüşsüz dağları ,kar yolları ,gökkuşağıve yıldız haritaları ile bir başına yürümek zordur ,her zaman .

Duyuş ;
Bir bütün kelime zamanın ipleri elinde olan .Beyaz mantolu bir bekleyen var ki sözedilmemiş durakta.
Yürümek ya da çıkagelmek ;yola düşmek .Kırmızı papuçlardan bu yana nasıl olur ki bir başka zamana yürümek .Tiz yankılar eşliğinde hatırladığım bir yürüyüş fotoğrafı siyah beyaz da olsa ..

Necatigil 'in dizeleri aklımda :

'Uyurgezer o yolu iki başına yürüdü ,
Biri ay boşluk ve düştü ,öbürü
Susanlara hiçbir şey sormayınız '

Konuşulmaz yürüyüş susar .. Konuşmaz ..
Diyorum kim ;görüyorum dümdüz yolda yürürken hep iki başıma yürüyorum ..Yol yoldaşsız olmaz ,yol candaşsız olmaz , yol ki kelamdır ,harftir ,hecedir ,sestir ..
Kelimeler bilirler ki yol yazmadan olmaz .. Orda bir yerde Rilke nin büyük gecesi var belki .Kalabalıklar için yaratılmamış gece ..İyice düşünmelisin .Bakmak ,ama kime ..






Kendi masalını kendine anlatmayan hayatı anlatmasa da olur ...Tek kitabımız odur ....