31 Temmuz 2010 Cumartesi

BOŞ EV


Büyük olasılıkla müzik çalıyor evde ,
sakin bir köşe bulup konuşmayı başarabiliriz ...



Yolcu ruhlar için boş ev zihinlerinin, kalplerinin; derin dehlizlerinin , ucu bucağı olmayan çöllerinin , fırtınalı okyanuslarının , dokunulmaz dağlarının ,kayboldukları labirentlerinin ,usul usul yağan yağmurlarının hatta rüyaların ve tabii ki hayallerinin kendi müzikleriyle katılaştığı maddeleştiği bir dünya coğrafyasıdır .Geçirgendir havadan, sudan ,topraktan ve ateşten geçirgen ..Kendi ışıklarıyla dolaştıkları bir yerdir ..Kapıyı açan biri ,kendi kalp anahtarıyla kapıyı açan öteki bir adım içerideki an çarpışması ..
Boş ev ,aydınlık ...bizim gibi .Gölgesiyle ışığın sonsuz sevişmesi ,Suyun serbest bırakılışı bir rüyada kaynağına geri akışı ..Merdiven arkası ,kitaplık arkası işte işte tam burası rüyalarımızın odası .. Hayal dersin sen bilirim burası da tam orası ..Büyük pencereleri hayatımızın gözkapakları ..Bu kadar küçücük olacağımız aklıma (mıza)gelmezdi ..

Sabahları beni yıkayan o nehir işte o nehir .Sana rüyaları fısıldayan ışığı getirdim .Nehirle gözgöze o adını hatırladı ,ben de .
Bir mimar edası belki bir dans .(rüyanın neresinde vardı bu hatırlayamadım siliniyor hafıdan yaşanmak için bir zaman atlaması )
Ey sevgili bilmiyorsun ağaçlarımla geldiğini ve ben de bilmiyorum ..
Işığın yan düşüşü masamıza sanki bir hayal perdesine düşen hakikat .. işte işte orda duruyor aramızda .Zamanın izini süren iki kişi .. iki sevgili ..Farklılık ve aynı sebepten olan aynılık ..
Yaşamımızda önem kazanmaya başlar başlamaz sanatın lüks ve gösterişten soyunup usulca bir tür kaynağa yardıma koşan bir biçime ulaşması ..
Boş ev burası yakından bakılan bir yüz kadar gerçek ,Düşlerdeki görüntüler kadar ağır başlı .Bütün zamanların da orada şahit oldukları bir yeryüzü coğrafyası ..Çocukluğun isyankar gülüşü ,gençliğin adaletli coşkusu içine akan nehirler gibi kendi içine dökülüşü bir zaman harikası .. Söyle söyle ne kaybetmiştin (m)? İşte burda yanımda getirdim .. Sevgili gökyüzünü taşıyan bir çift kanat ,sevgili ise o bahçede salınan bezemesiz bir gül ağacı .Dileğini bağla bana yüzünü yüzüme ört . Bir rüyaya uyanıyoruz ...
Senelerden 2010 İstanbul ...

25 Temmuz 2010 Pazar

A LA POINTE ACéREé


Çıplak duruyor madenler,
kristaller,taştaki oyuklar.
Yazılmamış olan,
dil olarak sertleşmiş,
çıkarır gökyüzünü meydana.
(Yukarıya doğru reddedilmiş,
orta yerde,çapraz olarak,yatıyoruz biz de.
Eskiden önünde kapı olan sen,
masaki üstünde öldürülmüşte
beşir yıldızı vardı:
onun sahibi şimdi bir -okuyan- göz.)
Oraya giden yollar.
Ormanda bir saat fışkıran tekerlek izini izleyerek
.Top-lanmış ufak, yarık kayın kozalağı:
karaşın açıklık,
ona soru soran parmak düşünceleri ey-nereye?
Tekrarlanmayana doğru,
oraya doğru, her şeye doğru.
Fışkıran yollar oraya doğru.
Yürüyebilen bir şey bu,
selamsız sanki bir yürek olmuş,
geliyor buraya doğru.
Paul CELAN

5 Temmuz 2010 Pazartesi

PENCEREMDEN


Durmak da bir eylem ,varsayımlarda gizli yaratılan putların adı .İnsanoğluna bakınca yaptıkları tek putun altın olduğunu görmek utanç verici .Bir seçim varsa, farklı diyebileceğimiz hayali put yapmaktır onun da adı .. Semeresi zaman içinde olan ..Bu bir seçim daha doğrusu bir dünya duruşu neresinden bakarsan .. İnsan değerlilik kavramında bir obje varetmesi eğilimi ya da .. Bir yandan da objesiz olmaya aday bir duruş var kendi içinde tutarlılığı olan ..Nesnelerin dünyasından kaçıp derin bir dünyaya kucak açan .. Hakiki olan bir perdenin arkasından görünmeyen bir sahicilik duygusuyla ifade etmek de mümkün anlıyorum sahiden bu çok mümkün ve çok özel ..Ancak kalabalığın (kollektif )bilincinden toplu intiharlar şeklinde olan hissiyatından sıyrılmış bir ruh dengelerini ters yüz eden ..

Elele tutuşmadık mı karanlığa yürürken daha ne duruyorsun gördüklerini anlat pencerenden .


Hayali olmayanı yıkmak ,put yok evrenimizde biz varız . Biz sesiz ,sözüz ,gözüz,kan ve canız ..Bilmediğin dilden seslendiğinde aracısızdı sesim .Sesim ki perdesiz olan .Çıplak ses su gibidir ,yazı gibi ,kav gibi ..Bu görünmez dünyana saygım söyle şimdi rüya içimden geçmese görünür müydüm ...

Ayın kaçıncı günüydü yıllardan neydi bilimeyen meçhul bir günde düş sesiyle bana göründüğünde çıplaklığını ört kendinle daha da çıplak kalabilmen için demedim mi ..
O içimde dans eden ,zıplayan tek kürekle ve tek yürekle gelen alçakgönüllükle uykuya dalmak istemekle çok mu şey söyledim . Senin düşün nefes almalı uyuduğumda bir tek bunu söyleyemedim .O sonbaharımızın ,kışımızın günlerini kısaltmak için karanlığa ışık tutmadım mı ? Güverteye çıktım artık ,Homeros şiirleri gibi turuncu gökyüzü dilim dilim ayrılmış sözcük sözcük olmuştu artık .Okuyordum !
Ben ki tek yürek sahibi bir kadın ,Ruhumun bir yerlerde bırakılması üzerine herseferinde ruhuma koşan ben yüzyılların doğum müjdecisi gibi çocuk bir zamanda şimdiyle bir olmamla birlikte ,merakla denize değen dizlerinden dizelerini okumadım mı ?


Sevgilim merak beslemeli ve ben merak beslemeliyim sevgiliye .


Ne kendisi ,ne gölgesinde bir katre acı kalmamalı.Boş sayfalar belirmeli içimizde yeni bir kitap olan hayata saygıyla ... Düşlerden çıkıp gelen sevgiliye karanlıkları ışık olmuş sevgiliye ...






Kendi masalını kendine anlatmayan hayatı anlatmasa da olur ...Tek kitabımız odur ....